26 Eylül 2008 Cuma

Bugün de kahraman olamadık..


Bostancı - Bakırköy denizotobüsünün kalkmasına 10 dakika vardı..Gişeden jetonumu almış içerideki geniş bekleme salonuna girdim.Oturma yerleri,yolcuların kalitesi ve yabancı turistler kendimi filmlerde gördüğüm JFK havaalanında olduğumu zannetmemi sağlamıştı. 823 sefer sayılı New York - Bakırköy uçağının kalkmasına dakikalar vardı.İşsizlikten bunaldığım şu buhran döneminde karşıma çıkan iş görüşmesi beni buraya getirmişti.Traş olmuş bir surat,jilet gibi takım elbise ve pantalonun cebinde duran "Mahmut Usta - Bostancı oto sanayii" yazılı kartvizit tam bir tezat oluşturmaktaydı..Belki Vice president Ashton olabilirdi ama JFK Havaalanında Mahmut usta'ya yer yoktu.Kartı yırttıp attım,artık onunla işim kalmamıştı.Sabah babamın isteğiyle paspas yüklü Doblo'daki malları depoya taşımış ardından da arabayı tamir için Mahmut Usta'ya götürmüştüm.Mahmut ustanın dükkanı hiçbir Ferrari yada Porsche sahibi insanın gitmeyeceği bir yer olmasına rağmen tamirhanenin duvarlarını bu arabaların posterleri süslüyordu.Nasıl ki hapishane koğuşlarında yarı çıplak Ahu Tuğba,Samantha Fox posterleri asılı ise burada da durum aynıydı.


Oturduğumdan bu yana karşı banktaki kızla ilgilenmiyormuş gibi yapsamda,okuduğum gazetenin üst kısmından doğru sürekli onu dikizliyordum..Biri elimdeki Posta gazetesinin Haydar Dümen sayfasını bu kadar dikkatle incelediğimi görse ne düşündürdü bilemem..Zaten başlık da olan durumu iyice çıkmaza sürüklüyordu.."Günde 7 kez mastürbasyon zararlı mıdır?" ....Denizotobüsü gelmişti,insanlar yavaş yavaş ilerlemeye başlıyordu.O sırada gördüğüm tüm insanların suratlarına anlamlar yüklemeye başlamıştım.Denizotobüsünde yaşanacak bir kaza anında hepsinin karakterleri ortaya çıkıcaktı.Yaşlı adam eski denizaltı kaptanı, hamile kadın kazadan sonra sancıları başlıycak kişi, gözlüklü adam kaza esnasında paniğe kapılıp ilk ölecek kişi,2 saattir dikizlediğim kız ise bütün denizotobüsünü kurtarıcak kahramana aşık olacak esas kız.Ben ise cebinde "mahmut usta" kartı taşıyan o kahramandım...


Denizotobüslerinde her zaman cam kenarına otururdum,ancak yer kalmadığından dolayı koridor tarafına oturmak zorunda kalmıştım.İçeri girerken de etrafı inceliyordum,kaza anında yolcuları nasıl kurtaracağımı kestiriyordum.Acil çıkış kapısı, makina dairesi, büfe, tangası gözüken kız..Hepsini tek tek beynime işliyordum..Yolculuk esnasında sürekli olarak kaza senaryoları üretiyordum..Denizin altından gelen dev ahtapot, teröristlerin denizotobüsünü kaçırması(hangi aklı yerinde bakırköy denizotobüsünü kaçırır) ya da denizotobüsünün ışınlanıp paralel boyuta geçmesi...Sürekli olarak o andaki ilk aklıbaşında karizmatik tepkiyi veren kişi olmayı düşledim..."Herkes sakin olsun ! Hey sen otur yerine,mantıksızca bir hareket hepimizin sonu olabilir,şimdi düşünelim..." Ancak büyük ihtimalle ben o ölüm kalım savaşı esnasında hala tangalı kızın götüne bakıcaktım..Çünkü ben kahraman değildim..Ben hala İDO'nun kazadan kurtulanlara jetonların ücretini geri verip vermeyeceğini düşünen kişi olacaktım..Hiçbir şey olmadı,ne bir sarsıntı ne bir motor arızası..Kadıköye yolcu almak için yanaşmıştık..Binen kızları oturucak yer ararlarken etkilemek için 2 yada 3 saniyem vardı..Öyle cool bir bakış atmalıydımki,kız yanıma oturmalıydı..Olmadı olamadı..."Yevreeem accık kayda oturam" diyen 70 yaşında bir teyze oturdu..


Bakırköye yanaştık..İş görüşmem her zamanki gibi geçti, biz sizi ararız dediler..Cebim çaldı arayan babamdı...."Akşamüstü git arabayı Mahmut Usta'dan al" dedi...Gittim tekrar denizotobüsü iskelesine..Bekleme alanına girdim..Sanki Chicago havaalanında gibiydim....



Eskiye yeni görünmek...

O sabah uynadığında içinde anlamsız bir telaş vardı... İlk gözünü açtığı anda birkaç saniyelik bir kendi gelme süresi olduğundan dolayı, kim olduğunu, nerede olduğunu idrak etmek için bekledi, ve sonunda her şey yerine oturdu. Uzun zamandır ilk defa soğuktu hava, ve belki bu yüzden hiç yataktan çıkmak istememişti... Bu günü iple çekmesine rağmen, o an yaklaştıkça aslında istemediğini düşünmeye başlamıştı... Bunu sebebi belliydi aslında... Korkuyordu...

Eski sevgiliyle buluşmak zaten hep zor olmuştu ama, eğer o kişi unutulmadıysa o zaman her şey daha da zor oluyordu işte... Bir sürü farklı düşünce vardı kafasında... Bir yandan onu unutamadığını belli etmeli, diğer yandan da aslında iyi olduğunu gösteren rahat tavırlar sergilemeliydi... Bu dengeyi tutturmak hiç kolay değildi... Hele ki rol yapmak gerekiyorsa...

Çok garip diye düşündü içinden... Eskiden, her anını beraber geçirdiği, asıl onunla görüşmediği zaman tuhaf hissettiği kişiyle şimdi görüşmeden önce, binbir türlü plan yapmak zorunda hissediyordu kendini... Kendine gel dedi, rahat ol, iki eski sevgili, yeni arkadaş olarak birer kahve içeceksiniz geçecek... Önce oturdu bekledi, ben aramayayım, o arasın ne zaman buluşacağımızı söylesin... Hatta aa bugün müydü o gibi bir tavır bile sergileyebilirim... Sonra telefonu alıp mesaj çekti... Dayanamamıştı... Zaten onu kaybetmesinin sebebi de bu değil miydi... Aşırı ilgi, sabırsızlık... Bunu hiçbir zaman anlayamayacaktı... İnsan sevgiden sıkılır mıydı ki... Keşke biri de bana benim ona davrandığım gibi davransa diye düşündü içinden... Merak ediyordu sevgiden, ilgiden sıkılmanın nasıl bir şey olduğunu...

Artık o an gelmişti... Buluşacakları yerde beklerken garip bir tedirginlik sarmıştı her yanını... Karşıdan gelen her insanı o zannediyor, bekleme pozisyonuna giriyordu. Evde çalışmıştı nasıl olsa. Nasıl durursam daha iyi olur diye ayna karşısında şekilden şekle girmişti. En sonunda rahat olmaya karar verdi. Onu gördüğü an başka yere bakacak, aaa geldin mii diyerek dönüp öpecekti. En iyisi buydu... Kafasından bunlar geçerken karşıda belirdi... Evet bu oydu. Geliyordu. Gülümsedi mi?! Gördü mü onu gördüğümü. Çevirsem mi kafamı... Görmemiş gibi yapmam lazım. Ama sanırım ben de gülümsedim, lanet olsun! Yaklaşıyo, gülümsüyo bana, hayır artık çeviremem kafamı. O kadar plan yapmasına rağmen, hepsi boşa gitti işte, karşılıklı durmuş birbirlerine bakıyorlardı... "Hala aynısın... Beni uzaktan görünce tedirginliğin her halinden belli oluyor" Bu ne demek şimdi... Dalga mı geçiyordu... Sinirlenmeli miydi bunu üzerine... Hiç bi zaman sert olamamıştı, bu sefer sert olmam gerek diye düşünmüştü gelirken, işte tam zamanı, ne demek o! diyerek tepkisini gösterebilirdi. Ama gülümsedi. "Hehe, işte, değerini bil..." Olmadı... Hala aynıydı, farklı biri olamayacaktı... Zaten artık çok geç diye düşündü, nasılsa dönmez bana... En iyisi günün tadını çıkarmak...

Nereye gidelim diye sordu kız. "Bilmem ki... Nereye istersen... " Oysa yeri erkek seçmeliydi...