29 Eylül 2008 Pazartesi

Acı...

Oturduğu yerde terliyordu. Böyle durumlarda insanın ter içinde kalması, en soğuk havada bile alnından ter damlalarının süzülmesi ne kadar da ilginçti. O kadar tedirgindi ki, nefes almayı unuttuğunu fark etti bir an. Hemen derin bir nefes aldı...

Kendi kendini soktuğu bu durumun aslında ne kadar saçma olduğunu biliyordu ama kendine bir türlü hakim olamıyordu işte... Oysa dışarıdaki insanların hiçbirini tanımıyordu. Ve büyük ihtimalle hayatında bir daha görmeyecekti onları... Yine de bir kere de olsa yüz yüze geldiklerinde, utanmak istemiyordu. O filmlerdeki insanlar gibi olmak istiyordu. Tuvalete bile gitmeyen o insanlardan biri gibi olmak...

Bir alışveriş merkezinin tuvaletinde, hayatının en zor anlarını yaşıyordu. Dün akşam yediği acılı yemekle başlamıştı her şey... Ve bu sabah çalan telefon, onun bu hale düşecek olmasının habercisiydi aslında. Neden kabul etti ki dışarı çıkmayı. Oysa evinde oturup rahat rahat oturabilirdi tuvaletinde. İstediği kadar ses çıkarabilir, istediği kadar kokutabilirdi etrafı. Oysa şimdi, dışarıdan gelen sesleri dinlemek zorundaydı, ve oradan gelen seslerle koordine bir şekilde hareket etmeliydi. Biri elini yıkıyor, su sesi var, ıkın! Musluğu kapattı, lanet olsun, en can alıcı noktada durmak zorunda kalmıştı... Fakat neyse ki çok beklemeyecekti. El yıkamanın ardından gelecek olan kurutma makinasının sesi, kısa bir süreliğine de olsa özgürlüğün kapılarını aralayacaktı onun için. Ve şimdi! Ikındı, bıraktı, başardı. Ancak daha ne yazık ki işi bitmemişti. Hissediyordu içindeki rahatsızlığı. Bir süre daha orada oturmak zorundaydı.

Dışarıda bir sessizlik hakimdi... Ama bir türlü emin olamıyordu işte. Ya birisi sessiz sessiz duruyorsa? İşimi halledip, çıktığım an göz göze gelmek çok utanç verici diye düşündü. Biraz daha tuttu kendini. Ancak sessizlik aynı şekilde sürüyordu. Evet, sanırım kimse yok diye geçirdi içinden ve bıraktı kendini. Artık duramayacak bir noktadayken dışarıdan bir kapı açılma sesi duydu. Adımlar yavaş yavaş onun bulunduğu kabine doğru ilerliyordu. Hemen yan tarafındaki kabinin kapısının açıldığını fark etti. O kadar boş tuvalet varken neden benim yanımdakini seçti ki bu adam! Ama yapacak hiçbir şey yoktu. Tüm gürültüsüyle bıraktı içindekileri. Yan kabindeki adamın çıkarttığı sesleri dinledi o sırada. Pantolonunu indirirken çıkan ve haşırtı diye tabir edilen o sesler bile gayet net duyuluyordu. Kimbilir o benden çıkan sesleri nasıl duydu...

Tek yapması gereken beklemekti artık. Yandaki adamın işini bitirip çıkmasını beklemekti. Bir süre sonra yan kabinin kapısı tekrar açıldı, ve adım sesleri uzaklaştı. Bir kapı sesi daha duydu. Gitmiş miydi? Ellerini yıkamadı ama? Yoksa yeni biri daha mı geldi... Önemli değil, ne de olsa benim işim bitti. Saklanmama gerek yok artık... Ama yine de bekledi. Tam bir sessizlik hakim olana kadar bekledi. Bacakları uyuşmuştu artık. Uzun süredir oturuyordu. Zorlanarak ayağa kalktı ve kabinden çıktı. Kimse yoktu ortalıkta... Hafif bir koku vardı sadece, kendisinden kaynaklanan. Ellerini yıkarken biri girdi içeri. Gülümseyerek selam verdi, ve hemen dışarı çıktı. Başarmıştı...

Dışarıda oturan sevgilisinin yanına gitti. Hiçbir şey yokmuş gibi davranıyordu. Az önce yaşadıklarını unutmak istercesine, bambaşka bir tavırla gitti, oturdu.

-Nerede kaldın hayatım?
-Çok sıra vardı...

Yalan söylemişti...