.jpg)
Ve işte... Sonunda doğa, yine romantik olması için ona gerekli tüm malzemeyi sunmuştu. Artık tek yapması gereken içindeki salağı yok edip en azından bir süreliğine o istenen erkek olmaktı... Önce pencerenin önünde bir süre durduktan sonra, yüzündeki entellektüel gülümsemeyi fark etti. Kendine geldi... "Şu an kimse beni görmüyor ki. Niye kendimi kandırıyorum?" Suratındaki ifade umursamazlığa dönüştü ve pencerenin önünden uzaklaştı.
Yağan kar, sanki onun erkekliğini kanıtlaması için bir fırsatmış gibi, garip bir mutluluk vardı içinde. O an, gökyüzü onun için çalışıyordu sanki. Sevgiliyle başlayan ilişkinin kış aylarına denk gelmesi her zaman için daha iyiydi. Yazın, kısa kollu t-shirtler giyiliyordu. Ya da bir havuz kenarında mayoyla dolaşmak zorunda kalınabiliyordu. Kendini yeni yeni tanıttığı bir sevgilinin yanında, tüm kıllı haliyle dolaşmak, onu kendine bağlamak için en iyi yol değildi ne de olsa...
Oysa kış öyle miydi? Kışın giyilen kıyafetler, göbeği, kılları ve her türlü saklanması gereken kusuru örtmekte birebirdi. Yağan karla bunun bir ilgisi var mıydı acaba? Evet evet, söylenecek sözlere bunu da yazmalıydı hemen. "Ne güzel değil mi, sanki bembeyaz örtü, bütün kusurları örtmek, sorunsuz bir gün yaşamak için bize verilen tek günlük bir fırsat..." Ardı arkası kesilmeyen romantik laflar yaratmak için bu günü ona bağışlayan Tanrı'ya dua etmeliydi. Bir tane daha buldu, hemen not almalıydı... " Şimdi dışarı çıkıp, tüm hüzünlerimi bir kartopu yaparak uzaklara fırlatmak istiyorum... Ardından bir kartopuna öpücüklerimi doldurup sana yollasam?"
Kendisiyle gurur duyuyordu o anda... Sanki yukarıdan bir güçle işbirliği yapmıştı. Ne kadar akıllıyım diye düşündü içinden. Bir doğa olayını, sevgilimi etkilemek için kullanabiliyorum. Kendimi tanıtmanın en güzel yolu işte... Yağmur yağdığında, "gökyüzü ağlıyor sevgilim, insan nasıl hüzünleniyor değil mi... Ama iyi ki sen varsın..." demişti. Unutulmaz anlara eklenmişti bu konuşma. Şimdi çok daha nadir görünen kar sayesinde ilişkiyi doruklara çıkartacaklardı.
Tekrar pencerenin önüne gitti. Bu sefer telefonu da aldı yanına... Başka ne söyleyebilirim diye düşündü içinden. "Keşke hep kış olsa... Hüznü bile bembeyaz..." Evet evet, fazla da abartmaya gerek yoktu. Bunlar yeter de artardı bile... Numarayı tuşladı. Çalıyordu telefon, kalın, duygusal sesini hazırlamıştı bile. Uzun uzun çaldı telefon, kimse açmadı. Daha uyanmamıştı belki de sevgili... Bembeyaz bir yorganın altındaki caddeler gibi uyuyordu o da! O sırada telefon çaldı. O arıyordu... Uyandırdım mı acaba diye düşündü içinden, ve açtı telefonu...
-Canım, günaydın uyuyor muydun...
-Evet telefonuna uyandım...
-Ehe, şey, dışarıyı gördün mü. Kar yağıyo beyaz beyaz. (O kadar çalıştıktan sonra... Bu muydu yani!)
-Off kar mı! İğrenç, yine çamur, trafik, soğuk!
-Hmm, tamam yarına geçer herhalde, zaten az yağıyor. Sonra görüşürüz....
Yağan kar, sanki onun erkekliğini kanıtlaması için bir fırsatmış gibi, garip bir mutluluk vardı içinde. O an, gökyüzü onun için çalışıyordu sanki. Sevgiliyle başlayan ilişkinin kış aylarına denk gelmesi her zaman için daha iyiydi. Yazın, kısa kollu t-shirtler giyiliyordu. Ya da bir havuz kenarında mayoyla dolaşmak zorunda kalınabiliyordu. Kendini yeni yeni tanıttığı bir sevgilinin yanında, tüm kıllı haliyle dolaşmak, onu kendine bağlamak için en iyi yol değildi ne de olsa...
Oysa kış öyle miydi? Kışın giyilen kıyafetler, göbeği, kılları ve her türlü saklanması gereken kusuru örtmekte birebirdi. Yağan karla bunun bir ilgisi var mıydı acaba? Evet evet, söylenecek sözlere bunu da yazmalıydı hemen. "Ne güzel değil mi, sanki bembeyaz örtü, bütün kusurları örtmek, sorunsuz bir gün yaşamak için bize verilen tek günlük bir fırsat..." Ardı arkası kesilmeyen romantik laflar yaratmak için bu günü ona bağışlayan Tanrı'ya dua etmeliydi. Bir tane daha buldu, hemen not almalıydı... " Şimdi dışarı çıkıp, tüm hüzünlerimi bir kartopu yaparak uzaklara fırlatmak istiyorum... Ardından bir kartopuna öpücüklerimi doldurup sana yollasam?"
Kendisiyle gurur duyuyordu o anda... Sanki yukarıdan bir güçle işbirliği yapmıştı. Ne kadar akıllıyım diye düşündü içinden. Bir doğa olayını, sevgilimi etkilemek için kullanabiliyorum. Kendimi tanıtmanın en güzel yolu işte... Yağmur yağdığında, "gökyüzü ağlıyor sevgilim, insan nasıl hüzünleniyor değil mi... Ama iyi ki sen varsın..." demişti. Unutulmaz anlara eklenmişti bu konuşma. Şimdi çok daha nadir görünen kar sayesinde ilişkiyi doruklara çıkartacaklardı.
Tekrar pencerenin önüne gitti. Bu sefer telefonu da aldı yanına... Başka ne söyleyebilirim diye düşündü içinden. "Keşke hep kış olsa... Hüznü bile bembeyaz..." Evet evet, fazla da abartmaya gerek yoktu. Bunlar yeter de artardı bile... Numarayı tuşladı. Çalıyordu telefon, kalın, duygusal sesini hazırlamıştı bile. Uzun uzun çaldı telefon, kimse açmadı. Daha uyanmamıştı belki de sevgili... Bembeyaz bir yorganın altındaki caddeler gibi uyuyordu o da! O sırada telefon çaldı. O arıyordu... Uyandırdım mı acaba diye düşündü içinden, ve açtı telefonu...
-Canım, günaydın uyuyor muydun...
-Evet telefonuna uyandım...
-Ehe, şey, dışarıyı gördün mü. Kar yağıyo beyaz beyaz. (O kadar çalıştıktan sonra... Bu muydu yani!)
-Off kar mı! İğrenç, yine çamur, trafik, soğuk!
-Hmm, tamam yarına geçer herhalde, zaten az yağıyor. Sonra görüşürüz....